25 Mayıs 2017

Aydınlanma ve Tanrının Ölümü Üzerine

AYDINLANMA ve TANRININ ÖLÜMÜ ÜZERİNE

Ahmet KOÇ

...
"İnsanlar yüzyıllardır mutlaka ulaşmak için ihtişamlı yapılar kurmuş, düşünce sistemleri geliştirmiş, ütopyalar düşlemişlerdir. Mutlak ister doğa ister Tarih isterse de burada ve şimdi şu diye gösterebileceğimiz bir objenin özü olsun bu düşünce insanları hep cezbetmiştir. Her şeyin geçici ve değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bir dünyada mutlakı bulmak çok zordur. Hele gücünü bitmek bilmeyen dinamizminden alan kapitalizmin hüküm sürdüğü beldelerde imkansıza yakınsar."

....

" Öznenin yükselişi romantizmle doruğa ulaştı. Romantizmde tanrının adı imgelemdi. Yaratıcılık bahşedilen imgelem kendisi dışında her şeyin kurucusuydu. Tanrının ölümünü ilan eden Niçe 'Babanın adlarını' tek tek müthiş bir gayretkarlıkla teşhis etse de kendisi de mutlak düşüncesinden kurtulamamıştı. Uçurumun kenarında dans eden üstün insan, mutlak olan güç isteminin ete kemiğe kavuşmuş hali idi."

...
 "Tanrı tıpkı medusa gibi kesilen yerlerden tekrar doğuyor, sadece ismi değişiyordu. Yine de öldüğü sanılan tanrıyı mezarından hortlatmak, tek başına yeterli değildi. Tanrı düşüncesinin yanında dinlerin işlevini yukarıda açıklamıştık. Din tanrıdan da dayanıklıydı kılık değiştirip birçok alana sirayet etti. İçinde bulunduğumuz çağda hemen her şeyde dinsel etkileri bulmak mümkün, spor mabetlerinde panteonların geçişinden tutun demokrasinin kutsal ve yüce meclisine kadar. Üstelik kapitalizmin metalaştırıcı gücü tam da metayla birlikte telaffuz edilecek son şey olduğu düşünülen dinlere de bulaştı. Artık modern tüketici istediği dini tanıtım cd'siyle birlikte paket halinde satın alabiliyor. Dinler gerçi hiç yok olmadı ama kendini aynı ile koruyamadı, modernizm öncesi cemaat dinlerinin yerini çok değişkenli karikatürleri aldı."

...
"Toplumun organik birliğini sağlama işi, artık siyasi pratiklere, spor müsabakalarına, ve bireyin sınırsız  seçme gücü sebebi ile kendini tanrı gibi gördüğü alışveriş merkezlerine ihale edilmiş durumda. Üstelik tanrının öldüğü sanılan bir dönemin hazin anıtları olarak tanrının diğer adları ve kılıkları da halen vaki."

NOT: Yazının tamamını okumak isteyen meraklı okurlar için, işte adresi:

24 Mayıs 2017

Tanrı Yanılgısı Hakkında

Tanrı Yanılgısı Hakkında 

Terry Eagleton

"Dawkins, sanki ne anlama geldiği apaçık belli bir şeymiş gibi kişisel bir Tanrı’dan dalga geçercesine bahsediyor. Tanrı’yı ak sakallı olmasa bile en azından devasa boyutlarda adamın teki gibi canlandırıyor kafasında sanki. Dawkins bu adamın aynı anda milyarlarca insanla nasıl konuştuğunu soruyor. Bu, Tony Blair bir ahtapotsa nasıl oluyor da sadece iki kolu var diye merak etmeye benziyor. Yahudi-Hristiyan inancındaki Tanrı, Al Gore’un muhtemelen olduğu gibi bir kişi değildir. Bir ilke de değildir, bir varlık ya da bir ‘var olan’ da değildir:"

(...)

"Evren Tanrı’ya ait olduğu için onun özgürlük yaşamı olan yaşamını paylaşır. Bu yüzden her şey kendi başına işler ve bilim de, Richard Dawkins de bu yüzden var olabilir. Aynı şey insanlar için de geçerlidir: Tanrı özerkliğimizin ve keyfimizin önünde bir engel değil, fakat Aquinas’ın ileri sürdüğü gibi kendimiz olmamızı mümkün kılan güçtür. Tıpkı bilinçaltımız gibi kendimize bizden daha yakındır. Özgür iradenin kaynağıdır Tanrı, onu silmez. Ona bağlı olmak, tıpkı dostlarımıza bağlı olmak gibi, bir özgürlük ve tamamlanma meselesidir. Nitekim Aquinas’ın Tanrı ile insanlık arasındaki ilişkiyi tanımlamak için kullandığı kelime ‘dostluk’tur."

(...)

" Dawkins’in heyecansız bilimsel tarafsızlığı öyle bir noktada ki, neredeyse dört yüz sayfalık kitapta dinî inançtan tek bir insanî faydanın gelebileceğini bir türlü itiraf edemiyor. Bu ampirik olarak yanlış olduğu kadar a priori olarak da ihtimal dışı bir görüştür. Hayatlarını İsa, Buda ya da Allah adına cansiperane bir şekilde başkalarının iyiliğine adayan milyonlarca insan bu şekilde insanlık tarihinden silinmiş oluyor ve bunu kendini bağnazlığa karşı savaş açan biri olarak gören bir kişi yapıyor."

Not: Yukarıda tırnak işareti içerisinde aktardığım sözler  bir yazıdan alıntıdır. Meraklıları için  ilginç ve düşündüren sorgulatan bir yazı. Yazının tamamını okumak isteyenler için işte adresi:

https://kaybedilmiszincirler.blogspot.com.tr/2017/05/tanr-yanlgs-hakknda-terry-eagleton.html#more

26 Nisan 2017

NE DEDİYSEM O

NE DEDİYSEM O!

Makamları, sıfatları ya da statüleri ne olursa olsun, sözünün sahibi olma sorumluluğunu ve erdemini taşımayanlar, bunun anlamını bilmez. Ama ben, yine de söyleyeyim: 

Bu sitede yazılan hiçbir yazı silinmez. Özellikle okuduğunuz satırların yazarı olan kişi bugün yazdığını bir başka gün silmez. Çünkü hesabını veremeyeceği, sorumluluğunu üstlenemeyeceği herhangi bir sözü telaffuz etmez. Kendisine düşmanlık yapan herhangi bir kişi hakkında bile iftira atmaz. Yani, kendisine iftira atanlara, yalanlarla karalamaya çalışanlara asla benzemez. Dahası kırılsa da eğilmez. Eğilmeyecektir de... Hele hele, soyu sopu, dini, mezhebi, etnik kökeni, sıfatı, statüsü, makamı ne olursa olsun, hiç kimsenin küfür, hakaret ve tehditlerine boyun eğmez. Çemişlere, zerzavatlara, velhasıl efendilerinin sofrasında önlerine konulan bir tas çorbayı içtikten sonra havlamaya başlayan kravatlı kravatsız hiçbir iki ayaklı ite köpeğe, çomara benzemez.



Elbette öğretmen, eğitimci, müdür, müslüman, vb türden sıfatlarının, statü ve makamlarının ardına saklanarak kendini pazarlayan bilimum kravatlı zerzavat ve çemiş bunun  anlamını kavrayamaz. Hele hele birkaç tas çorba uğruna birilerinin tetikçiliğini yapan ya da zoru gördüğünde kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak, dün tükürdüğü her şeyi ertesi gün yalayıp yutma yarışına giren, ama buna rağmen salyalarını akıta akıta yalan ve iftiraları haber diye yazmaktan geri kalmayan çomarlar hiç kavrayamaz.

İşte bundan dolayıdır ki bu yazının başlığı "Ne dediysem o" oldu.

Ne dediysem o... "Haymana'da sessiz ve derin hesaplaşma" demiştim. Hem de belden aşağı vuruşlarla... Bu hesaplaşma bitmedi. Hâlâ sürüyor. Hem de dün canciğer kuzu sarması olanların,  dahası arsız ve utanmazca birbirinin yüzüne gülmeye devam edenlerin birbirlerine karşı el altından ya da bazı çorbacılar üzerinden sızdırdıkları bilgi ve belgelerle, birilerince yapılan / yaptırılan şikayetlerle sürüyor. Bakalım sızdırılan ve elden ele dolaşan belgeyi ilk kim yayınlayacak?

Bu noktada yukarıdaki soru kadar önemli olan bir diğer soru da şudur: Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ndeki bir  müdür hakkındaki bu belgeyi, onun özlük dosyasından alarak fotokopisini çeken ve elden ele ulaşmasını/dolaşmasını sağlayan asıl kişi kimdir? 

21 Nisan 2017

YÖNETEMİYORLAR, YÖNETEMEYECEKLER...



Yönetemiyorlar, yönetemeyecekler...

Fikret Başkaya

"İnsan, iyiyle kötüyü birbirine karıştırdığında, Tanrılar ruhunu öylesine feci bir felakete sürüklerler ki, artık felaketin farkına varmak için çok az zamanı kalmıştır."               Sophocles, [Antigone]

Kapitalist toplumda mülk sahibi sınıfların (sermaye sahiplerinin) beş yönetim biçimi vardır: Klasik parlamenter demokrasi, sosyal demokrasi, asker-polis diktatörlüğü, Bonapartizm ve faşizm. 1980 sonrasında neoliberal küreselleşmenin dayatılmasıyla sosyal demokrasi gündemden düştü. Şimdilerde klasik parlamenter demokrasi de "bol" gelmeye başladı... Geriye faşizm, Bonapartizm, asker-polis diktatörlüğü, bunların değişik türevleri veya versiyonları kalıyor...

 
Bunun anlamı mülk sahibi sınıfların baskıcı seçeneklere mecbur olmalarıdır. Artık sistem tıkanmış bulunuyor, her türden sorunlar çığ gibi büyüyor, çözdüğünden daha çok sorun yaratmadan yol alamıyor. Başka türlü söylersek, artık asgari hukuk ve sınırlı demokrasi koşullarında bile yönetebilmeleri mümkün değil. Aldatma ve oyalama yetenekleri hızla aşınıyor... Artık sahte demokrasi oyunu işe yaramıyor. Aslında demokrasi denilenin hiç bir zaman reel bir varlığı olmadı. Zira, kapitalizm ve demokrasi antinomik kavramlardır. Ücretli kölelik rejiminin geçerli olduğu yerde "demokrasi" sirk oyunundan başka bir şey değildir. Onun için neden söz ettiğini bilmek önemlidir. Siyasi partiler var, seçimler yapılıyor, işte parlamento var diye bir rejimin demokratik sayılması mümkün değildir. Aslında bunlar demokrasinin gerçekleşmesinin değil, engellenmesinin araçlarıdır... Başka türlü olabilir miydi? Siz bir rejime demokrasi dediniz, anayasaya öyle yazdınız diye demokratik olması mı gerekiyor? Demokrasi bu profesyonel politikacılarla mı gerçekleşecek? Aslında demokrasi denilen oldum-olası sefil bir sirk oyunuydu, kocaman bir yalandı...

10 Nisan 2017

"TACİZCİ MÜDÜR"Ü KORUYAN KİŞİ ve KURUMLAR -2-



İşte “Tacizci Müdür”ü Koruyan Kişi ve Kurumlar -2-

Edirne'de çalışırken, öğrencisini cinsel içerikli mesajlarla taciz ettiği, yapılan inceleme ve soruşturma sonucu sübut bulan, Haymana Nuri Bektaş Anadolu Lisesi eski müdürü ve şu anda, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddialarıyla Sincan Cezaevi'nde tutuklu bulunan Selçuk Kurt'u hangi kişi ve kurumlar korumuştur?

Bu sorunun şu ana kadar, kesin olarak açıklığa kavuşan iki yanıtı vardı: Birincisi Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve onun müdürü sıfatıyla Enver Yurtdaş. İkincisi ise Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri. Şimdi sırada üçüncüsü var. 

Peki; bu şahıs kimdir? Yanıtı aşağıda bu sorunun…

Herkesin aklındaki soru, sanıyorum ki şudur: Bu ifadeleri,  nasıl oluyor da  bu kadar açık ve kesin bir dille yazabiliyorum?


Söyleyeyim: Çünkü elimde hem resmi belgeler var, hem de tanıklar...


Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddiaları soruşturma  konusu yapılıp basına yansıyıncaya dek, öğrencisine tacizden ceza alan Selçuk Kurt'u hem korumuş hem de onun okul pansiyonunda, kendisine özel odada yatıp kalktığını gizlemiş ve görmezden gelmiştir. Hatta cinsel taciz iddialarıyla savcılık soruşturmaya başladığında bile özellikle Enver Yurtdaş, Selçuk Kurt'un pansiyonda kalmadığını, aksine Haymana Öğretmenevi'nde kaldığını söylemekten çekinmemiştir. Hem de Selçuk Kurt’un, okul pansiyonunda kaldığını Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürünün bildiğini söylemesine rağmen…


Peki; söyleyin çocuklar! Acaba Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürü Enver Yurtdaş ve onunla birlikte davranan Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri doğru mu söylüyor? Elbetteki HAYIR!

Peki; bu yalanın ardında, acaba hangi özel ilişkiler vardır? Bu yalanın amacı, Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, korunup kollanması gereken çocuk yaştaki öğrencileri, yani sizleri mi korumaktır, yoksa tacizciliği sübut bulmuş Selçuk Kurt'u korumak mı?

Peki; böylesi yalancılar, eğitim-öğretim faaliyetinin başında yönetici olarak tutulabilir mi, bunlara güvenilebilir mi? Elbette ki HAYIR! 



Peki; bunca olaya ve yalana rağmen, tacizciyi koruyan, Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkililerine güvenilebilir mi? Elbette HAYIR!

Peki; bu yaşananlara rağmen, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, tacizciyi korudukları açıkça ortada olan başta Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün müdürü Enver Yurtdaş olmak üzere hem okulda hem de İlçe Müdürlüğündeki ilgili şahısları neden görevde tutuyor?

İşte can alıcı ve yanıtı vahim bir soru: Sıkı durun! 

Çünkü Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, "tacizci müdür"ün pansiyonda kalmadığını, kalmasında da bir sakınca olmadığını karar altına almıştır!!!

Neresinden tutarsanız tutun, tam bir rezalet! Şimdi iki kurum da sukut ikrardan gelir dercesine susuyor ve bu işi nasıl kapatır da işin içinden çıkarız diye düşünüyor. Tacize, istismara uğrayan çocukları, öğrencileri düşünen böyle davranır mı? Elbette ki HAYIR!

Peki; neden böyle davranıyorlar? Çünkü bu işin sonunda hem ulusal, hem de uluslararası sözleşmelere göre, yüklü maddi ve manevi tazminat cezaları var. Yalnızca hapis değil…


Aklınızda bulunsun, bu süreçte, pansiyonda / okulda kalıp da şu ya da bu biçimde, "tacizci müdür" Selçuk Kurt'un cinsel taciz ve istismarına uğramış herkes maddi ve manevi tazminat davaları açabilecek ve kazanabilecektir. Bunun da yolu sözüm ona hemşerilik memşerilik adına avukatlara kapılmak, onlara kanmak değil, işin ehli avukatlara gitmektir. 

Dolayısıyla "tacizci müdür"ün cinsel taciz ve istismarına uğramış öğrencilerin yapacağı ilk iş, ya anne-babalarını alarak ya da kendi başlarına ve mağduriyet yaşamış arkadaşlarıyla Ankara Barosu'nun kapısını çalıp işin ehli avukatlarca kendilerinin temsil edilmesini istemek ve sağlamaktır.

Aksi halde herkes kendi yaşadığı acılarla başbaşa kalacak... Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün koruduğu "tacizci müdür" elini kolunu sallayarak,sizin ya da başka çocukların başına getirilecektir. Karar sizindir.


Gelelim Selçuk Kurt’u koruyan üçüncü kişiye: