13 Ocak 2013

ÖĞRETMEN OKUL İLİŞKİSİ AŞKSIZ EVLİLİĞE BENZER!


Öğretmen Okul İlişkisi Aşksız Evliliğe Benzer!

Atalay Girgin*

Şaşırmadım. Öğretmenler yine beklentilere, tahminlere uygun sözler ettiler. “Öğretmenler neden okulu sevmez?” başlıklı yazıya kimi okuyup yorum yazan, kimi yalnızca başlığa bakıp ne yazılıp yazılmadığını bile okuyup anlamadan görüş bildirenler beni şaşırtmadı. Keza bu durum ön görülemez değildi.

Öte yandan yorum yazmadan, görüş belirtmeden yazıyı paylaşan ve beğenen sessiz çoğunluğun varlığı ise kimse tarafından görmezden gelinemeyecek bir gerçeklik. Bu gerçekliği değiştirmenin yolu, var olanı kavrayıp anlamaktan, onun hakikatine ulaşmaktan geçiyor. Çünkü anlamadığınız hiçbir şeyi ne kabul etmenizin ne de karşı çıkmanızın bir hükmü vardır. Keza anlamadığınız bilmediğiniz bir gerçekliği değiştiremezsiniz de…

Bunun yanı sıra bir de yazıyı okumasına rağmen, tespitlerin ve onlara dayanan önermelerin üzerine düşünüp sorgulama zahmetine girmeden, kimisi hakaretamiz, küçümseyici sözler eden; kimisi ise eleştirel değerlendirmeleri bile harimi-i ismetine bir saldırı sayma yanılsamasına kapılıp, hırsla savunmaya geçenler var.

Siz yukarıda yapılan genel ayrımdan hangisine dâhilsiniz bilemiyorum. Ancak bildiğim ve inandığım bir şey var ki, hiç kimse benim gibi düşünmek, görüp algıladığı gerçeklikleri benim gibi anlamlandırıp değerlendirmek zorunda değil. Ne var ki bu hakikat, gerçekliğin varlığını ortadan kaldırmaya yetmiyor.

Görmezlikten gelmek, var olan ve yaşanan gerçekliğin görülmediğine, görmediğinize delalet etmiyor. Çünkü içerisinde yaşayıp da görmüyorsanız, bilmiyorsanız, eğer kör değilseniz ve bilme, anlama yetinizi yitirmediyseniz ve hâlâ düşünebiliyorsanız, “derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar” misali yaşıyorsunuz demektir. Ya da görüyor, üzerine düşünüyor, ama gördüğünüzü ve düşündüğünüzü, hissettiğinizi, bilumum saik, neden ve kaygıdan dolayı, dile getiremiyor, hatta kendinize bile itiraf etmekten korkuyor, çekiniyorsunuz demektir. Tıpkı aşksız evlilikler gibi…

Devlet memurluğu evliliğe benzer

Aşksız evliğin tarafı haline gelmiş olan kadınlara ve erkeklere, “Mutlu musunuz?” sorusunu yöneltirseniz, alacağınız yanıt, yere, zamana, sorana, kişinin sorandan beklentilerine, vermek istediği mesaja, çizmek istediği imaja, vb.’ne göre değişir. Bu soruya verilen yanıtların değişkenliği, “Okulu seviyor musunuz?” sorusuna verilen yanıtların değişkenliğiyle aynılık, özdeşlik taşımasa da analojik anlamda benzerlik, paralellik taşır.

Oysa aşksız evlilik, bir ilişkiyi sevgisizce sürdürmeye çalışmaktır. Kendine bile söylemekten korkarak mutsuzluğu, katlanmayı seçmektir. Bu ise sevgiye değil, alışkanlıklara teslim olmuş bir ilişkidir. Elbette yalnızca alışkanlıklara değil, aynı zamanda toplumsal kabullerin ve kurumsallığın getirdiği, bilinçli ya da bilinçsizce içselleştirilmiş dayatmalar, beklentiler, çocuklar ve onların geleceği, eş-dost-akraba ve yakın çevrenin ne diyeceği gibi kaygılara da… Öte yandan ne yapacağını bilememek, gerekli ya da gereksiz, doğru ya da yanlış, vicdani hesaplaşmalar, suçluluk duyguları da girer devreye.

Bundan dolayı olsa gerek ki, “Devlet memurluğu evliliğe benzer, ekstrem işler yapmazsan, emeklilik garantidir” derler. Belki de evlilik devlet memurluğuna...Yani, hangi soruya, ne zaman, nerede ne yanıtı vereceğini, kime ne diyeceğini; neyi görüp, neyi görmezlikten geleceğini; neyi düşünüp düşünmeyeceğini, neyi sorup sorgulamayacağını, nerede ve kimin yanında nasıl davranacağını, vb. bildiğin ve gereğini yaptığın sürece hedefe varmak kesindir.

Aşksız da olsa bir evlilik ilişkisi söz konusu olduğunda, ne yapılıp yapılmadığı, neyin seçilip seçilmediği, ne söylenip söylenmediği tarafların kişisel inisiyatifleri dâhilindedir, denilip geçilebilir. Ancak sorun eğitim ve okul olduğunda, sorun salt kişisel olarak görülemez. Çünkü bunun sonuçları toplumsaldır.

Toplumun hem bugününü hem de geleceğini ilgilendirir. Toplumun yalnızca bugününü değil, aynı zamanda geleceğini ilgilendiren bir konu ve sorun karşısında, öğretmenlerin, hayırhah bir tutumla sürdürülen aşksız bir evliliğin tarafları gibi davranmaları söz konusu olamaz. Belki yanılıyorumdur, belki öğretmenlik anlayışımız farklıdır ama, böyle bir yaklaşım ve anlayış öğretmenlere yakışmaz; kelimenin gerçek anlamında öğretmen olmakla da bağdaşmaz.

Bundan dolayı, var olan gerçekliğe ilişkin yapılan tespitleri ve eleştirel değerlendirmeleri, hiç kimsenin harim-i ismetine bir saldırı saymadan, ilgilenenlerin “Öğretmenler neden okulu sevmez?”1 başlıklı yazıyı bir kez daha okumalarını ve eğer gerek duyarlarsa, başta eleştirileri olmak üzere, öneri ve düşüncelerini paylaşmalarını isterim. Herkese aşkla varlığını sürdüren evlilikler ve tüm öğretmenlere, aidiyet bilinciyle sevilen okullar dileğiyle…


* Felsefe Öğretmeni; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 http://atalaygirgin.blogspot.com/2013/01/ogretmenler-neden-okulu-sevmez.html  İsteyenler bu yazıyı, “Okullar İmalathane Öğretmenler Tekniker; Ya Öğrenciler?” başlıklı yazı eşliğinde de değerlendirebilir.

Hiç yorum yok: